Sosyal güvenlik sistemlerinde, çalışan ve primini ödeyen nüfusun ödediği primler, emekli olan nüfusun emeklilik maaşını finanse eder. Bu sistemin sağlıklı şekilde çalışması için ülkede primini ödeyen ( ortalama) her 6 çalışana denk gelen emekli sayısının 1 olması gerekir. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin bir çoğunda nüfus daha yaşlıdır ve bu oran sağlanamaz. Bir emekliye (ülkesine göre) 3-4 ya da 5 aktif çalışan düşer. Bu aradaki açık kişilerin ödemesi gereken primleri ise – emeklilere sizin maaşınızı az ödeyeceğiz denilemeyeceği için devlet cebinden finanse eder ve bir bütçe açığı oluşur. Özetle, yaşlı nüfusun artması, sosyal güvenlik sistemlerinde devletin yükünü artırıyor.
Bu yüzden ülkemize 1997’den beri sistematik bir şekilde sosyal güvenlik alanında çalışmalar yapılıyor. Şu anda hayatımızda olan Bireysel Emeklilik ve Otomatik Katılım gibi sistemler de bu çalışmaların bir parçası ve devlet üzerindeki sosyal güvenlik yükünü azaltmayı hedefliyor.
Ancak araştırmalar gösteriyor ki, Türkiye’deki yaşlanma hızı, Avrupa’daki bir çok ülkeye göre yüksek. Bu durum devletin emekli maaşlarını ödeyebilmek için cebinden finanse etmesi gereken açığın da artması anlamına geliyor ve ülke ekonomisi adına kritik. Mevcut durum, bende önümüzdeki günlerde de sosyal güvenlik reformlarının devam edeceği izlenimi bırakıyor.
Bu konudaki Uplifers tarafından yayınlanmış haberi ve araştırma detaylarını aşağıdaki bağlantıda bulabilirsiniz.
Türkiye yaşlanıyor: Gelecekte bizi neler bekliyor?
Can Demirağ