İçeriğe geç

Stres, Performansınızı Düşürmesin!

Yaş, sosyal statü, cinsiyet, meslek farkı olmaksızın hepimizi etkileyen, toplumun hiçbir alanında yakamızı bırakmayan stres, iş hayatında da çok önemli bir olgudur. Zamansızlıktan, kendimize vakit ayıramamaktan yakındığımız şu son dönemlerde de hayatımızı olumsuz yönde değiştiren, bizleri verimsizleştiren, performansımızı düşüren ve aynı zamanda da sağlığımızı bozan bir dert haline geldi.

Bugün ülkemizde ve dünyada stresin, oldukça üzerinde durulan bir kavram olmasının sebepleri arasında birçok hastalığa yol açması da yer alır. Stres; iş hayatında verimin azalmasına, işe gitmede isteksizliğe, tutarsız kararlar verilmesine sebep olurken bu sonuçlar erken ölümlere kadar taşınabilir. Gün geçtikçe daha da önemli ve ciddi bir husus haline gelen stres; çalışanların, yöneticilerin ve kuruluşların yaşamını işgal etmektedir.

Stres…

İş sağlığını olduğu kadar insan sağlığını da tehdit eden stresi tanımlamalıyız. Bireyler ve kurumlar üzerinde olumlu, olumsuz birçok etkiye sahip olan stresin de çeşitli tanımları vardır.

  • “Stres, kişilerde meydana gelen ve onları normal faaliyetlerinden sapmaya zorlayan durumu ifade etmektedir” (Beehr, 1978)
  • “Stres, bir eylemin ya da durumun kişiler üzerinde yarattığı fiziksel veya psikolojik zorlamaya verilen tepkidir.” ( Hellrgiegel, 1983)

Bu tanımlar sayıca arttırılabilir. Kısaca stres, vücudumuzun dışarıdan bir uyarana karşı savunma ya da uyum sağlama amacıyla verdiği tepkidir. Tanımlamalar kadar, buna olan yaklaşımlar da çeşitlilik gösterir. Kimileri stresin, bir olay ya da çevresel faktörle ortaya çıkan dışsal bir olgu olduğunu düşünürken, kimileri tarafından da bir duruma karşı kişinin verdiği öznel tepkilere dayalı içsel bir hal olduğu savunulur.

Stresi oluşturan nedenler

Hayatımızın yaklaşık üçte birini çalışarak geçirdiğimizi düşünecek olursak iş stresinin de üzerinde önemle durulması gereken bir kavram olması kaçınılmazdır. İş stresi, ortaya çıkarken kurumun içinden, dışından, bireyin kendisinden ve daha birçok alandan kaynak bulabilir. Nedenleri arasında şunlar yer alır:

Politikalar

  • Ücret eşitsizlikleri
  • Adaletsiz performans değerlendirmeleri
  • Vardiyalı çalışma
  • Fazla sorumluluk altına girmek
  • İstikrarsız çalışma, sık bölüm değiştirme
  • Görev ve rol belirsizler

Kurumsal Yapılar

  • Terfi konusundaki fırsat azlığı
  • Merkeziyetçilik
  • Karar alırken fikir ileri sürme imkanı tanınmayışı
  • Aşırı derecede resmiyet
  • İşçi – işveren, personel – yönetici çatışması

Kurumsal Süreçler

  • İletişimin azlığı
  • Yetersiz bilgi donanımı
  • Uyuşmayan ya da belirlenmemiş hedefler
  • Hatalı denetim ve performans değerlendirmesi
  • Yetersiz geribildirim

Dış Etkenler

  • Uzun süreli uykusuzluk
  • Dengesiz beslenme
  • Uyarıcı değeri fazla maddeleri çok tüketme (çay, kahve, vb.)

Fiziksel Etkenler

  • Aşırı sıcak ya da soğukta çalışma
  • Kalabalık çalışma ortamları
  • Havasız ve kötü aydınlatılmış ofisler
  • Bilgisayar yorgunluğu
  • Mahremiyetin yokluğu
  • Kimyasal maddelerin, radyasyonun ya da manyetik alanın fazla olduğu çalışma yerleri

Sebebi, kaynağı ne olursa olsun iş stresi, günümüzde bireyleri ve kurumları etkileyen bir faktördür. Bunun etkilerini ve sonuçlarını anlayabilmek için öncelikle stresi ölçmek gerekir. Bu amaçla kullanılan birçok farklı yöntem vardır.

Stresin ölçümü

Çalışanlar stres altında oldukları zaman genellikle önce performansları azalır ve iş hayatında başarısız olurlar. Bu anlamda ölçümlerde kullanılabilecek en iyi yöntem, performans testleridir. Birey çalışma ortamı içinde veya dışında strese maruz bırakan herhangi bir durum ya da olayla karşı karşıyaysa veriminin düştüğü gözlemlenir.
Stresin ölçümü, bireyde yarattığı fizyolojik ve biyolojik değişimlerle de yapılabilir. Fizyolojik ölçüm için tansiyon, kalp atışı, nabız, refleksler, nefes alma hızı gibi etkiler kullanılırken, biyolojik ölçümlerde ise strese bağlı olarak vücuttaki birtakım salgıların ve hormonların artıp azalması kontrol edilir. Ancak laboratuarda yapılan ölçümler, ilave bir stres yaratabilmektedir, bu da testin güvenilirliği ve geçerliliği için olumsuz bir etkendir.

Bir başka ölçüm metodu da bireyin hayat olayları tablosunu çıkarmaktır. Bu tabloda 43 hayat olayı, en çok stres oluşturandan en aza oluşturana doğru sıralanmıştır. Bu olaylardan en çok stres yaratanına 100 puan verilirken, en az yaratan 11 ile puanlandırılmıştır. Bundan sonra kişilerden son 6-24 ay içerisinde yaşadıklarının işaretlenmesi istenip, bunların toplam puanıyla gelecekteki olaylar arasındaki korelasyon bulunmuştur (Holmes, Rahe; 1967). Bu ölçümdeki zayıf ve tartışılan yan ise; değişkenlerin tüm çalışanlar için aynı anlamı taşıyacağının düşünülmesidir.
Sonuç olarak bu tablo Richard Lazaras ve Berkeley geliştirilerek günümüze gelmiştir. Oluşturulan “günlük iyi ve kötü olaylar cetveli”, çevresel faktörleri de mercek altına almıştır. İyi olaylar, gündelik hayatımızda yaşadığımız olumlu tecrübeler olarak nitelendirilirken; kötü olaylar, kişiyi çaresiz kılan, iyiliğini tehlikeye düşüren olaylardır. Bu gibi çeşitli şekillerde yapılan stres ölçümü, etki ve sonuçların anlaşılmasında önemli bir araçtır.

İş stresinin etkileri ve sonuçları

Stresin yoğun olduğu kurumlarda genellikle performansın düştüğü görülür. Belirli bir seviyede ve kabul edilebilir sınırdaki stres, kişinin verimini bir noktaya kadar artırabilirken aşırıya kaçtığında psikolojik çöküntüyle beraber verimi düşürür. Sürekli olarak stres dolu bir ortamda çalışma, kurumdaki çalışanların bağlılığını, tatminini düşürmektedir. Bu gibi durumların devamı olarak kişiler, çalışma ortamlarından, bağlı bulundukları kurumlardan uzaklaşma isteği duyarlar ve işe devamsızlık baş gösterir. Bu anlamda devamsızlığı ortadan kaldırmak için kurumların insan kaynakları, personel yönetimi gibi departmanlarına büyük iş düşmektedir.

Her insanın kendi iç dengesi ve olaylara verdiği tepkiler farklı olduğu gibi, stresi kaldırma gücü ve onunla başa çıkabilme becerisi farklıdır. Bireyin psikolojik ve fizyolojik durumunu ele alarak, stresin yarattığı etkilere ulaşılmaktadır. Stres altındaki bireyin davranışlarında değişmeler görülür. Alkol tüketimindeki artış, en çok fark edilen değişimdir. Aşırı yemek yeme ya da iştahta kesilme, zamanla oluşan madde bağımlılığı da stresin bireyde yarattığı etkilerden olabilir. İnsan bedeni, dış etkenlere uyum sağlayabilmek için çalışan bir iç dengeye sahip olduğundan stres, birçok hastalığa da yol açabilir.  Dolaşım sistemi rahatsızlıkları, çarpıntı, hipertansiyon gibi kalp ve damar hastalıkları, şeker hastalığı, tiroid salgısındaki değişmeler ve hatta kanser de buna bağlı olarak görülebilmektedir. Bunların yanı sıra stresin psikolojik etkileri de göz ardı edilmeyecek kadar büyüktür. Karamsarlık, kaygı, işte isteksiz tavırlar sergileme, depresyon, konsantrasyonda azalma gibi sonuçlar gözlenmektedir.

Stres belli bir seviyede ise faydalıdır…

Stres, hem kurumlar hem de bireyler için hep istenmeyen, kaçınılan ama yakalanılan bir öğe olmuştur. Ancak makul düzeyde olduğu takdirde; kamçılayıcı bir güç, başarıyı tetikleyen bir faktör haline de gelebilir. Bireyler; yeteneklerini, bilgilerini, deneyimlerini paylaşmak, arttırmak; sonucunda da başarı ve paraya çevirmek için çalışırlar. Bu başarı, çalışanın gayretinin işindeki yansıması, hedeflerine ulaşmasıdır. Eğer bu yolda bireysel yetersizlikler, bilgi azlığı gibi durumlar varsa bunlar stres yaratabilir; ancak bunun altında başarısızlıktan korkma psikolojisi yatar. Bu durum çalışma hızını, heyecanını belirli bir ölçüde arttırıp sonucu olumlu yönde etkileyebilir. Burada zincirleme bir olgu doğar. Başarı arttıkça, çalışanın şevki artar, bununla beraber stres oranında da artış görülür. Zamanla alışılan başarı durumu kişideki stresi azaltır, ancak herhangi bir başarısızlıkta oluşacak olan stres, öncekilerden çok daha fazladır.

İş stresi yaşayan bireyler için kurum genelinde ve yöneticiler bazında yapılması gerekenler vardır. Öncelikle yöneticilerin, çalışanlarının durumunun farkında olmalı ve harekete geçmelidir. Dr. Hans Selye’nin stres teorisinden hareketle üç tip stres tepkisi olduğu söylenebilir: Birinci sırada olan alarm tepkisinde, insan vücudu “stresörle” ilk karşılaştığı anda ani tepkisini verir. Direnme aşamasında ise, vücudun tam bir seferberlik içine girdiği gözlemlenebilir, birçok kaynak kişi tarafından kullanılır. Bu noktada yöneticiler, çalışanların iş ortamındaki stresini azaltıp direnme gücünü arttırması hususunda çaba göstermelidir. Kişinin iş hayatını nasıl algıladığı, başarıya ne kadar motive edilip ne kadar özgür hareket imkanı tanındığı çok önemlidir.

Geçmişten gelen olumsuz tecrübeler de yaşanılan olaylar karşısındaki stresi etkileyebilir. Benzer bir olayla karşılaşıldığında krizi yönetmek daha rahat olacaktır, ancak çalışanın tecrübelerine saygı gösterilmelidir ki yapıcı yönde yardımı olabilsin. Bu sebeple tecrübeler çalışanın ve çalışma arkadaşlarının stresi azalırken dayanma gücü de artmış olur. Bunların yanı sıra kişisel farklılıklar da göz önüne alınmalıdır. Mesela çalışanlar, bilgi ve becerileri bakımından denk olsa bile bilgiyi yönetmesi, uygulayışı ve deneyimleri başarı yolundaki adımlarında farklılık gösterecektir. Bu anlamda yapılması gereken; çalışma ortamında maksimum uyumu sağlayıp, dayanışmayla direnme gücünü arttırmak olacaktır. Selye’nin kuramında üçüncü ve en son olarak da tükenme aşaması gelmektedir.

Stres, iş hayatında herkesin ortak paydada birleştiği önemli, büyüyen ve derin etkilere sahip olan bir problemdir. İnsan, doğumundan başlayarak karşılaştığı her türlü sorunla ilgili başa çıkma yöntemleri geliştirmiştir. Bu yöntemler zaman içinde, uygulamaların sonucuna göre ya kullanılırlık kazanmıştır ya da yenilerini geliştirme gereği ortaya çıkmıştır. Ama asla problemle karşılaşan insan, duruma hemen boyun eğmemiştir. Öncelikle yapılması gereken, problemin belirlenip tanımlanmasıdır. Böylelikle sıradaki adımlar daha iyi ortaya konup, harekete geçilebilir. Tanımlanan sorunun kök nedenleri açığa çıkarılıp, bunlara uygun başa çıkabilme metotları ve yönetme teknikleri geliştirilebilir. Hayata karşı bu genel tavır, iş hayatında da karşımıza çıkar. Kaçınılmaz bir halde birçok çalışanı yakalayan stresle de başa çıkılabilir, hatta olumlu hale bile dönüştürülebilir.

Stres Yönetimi

Stres yönetimi, stresörlerin kişilerde yarattığı olumsuz etkileri azaltmak ve bunlarla başa çıkabilmek için geliştirilen yöntemler, harcanan çabalar bütünüdür. Bu sayede kişi; farklı bir bakış açısı edinerek kendini geliştirebilir, daha sakin bir iş ortamı yaratabilir, kontrol altındaki ve dışındaki etmenleri ayırt ederek, detaylardan uzaklaşıp bütünsel bakabilir ve soruna odaklanabilir.

Bireysel stres yönetimi

Stresi yönetme tekniklerinin başında, geliştirici rahatlama yöntemleri gelir. Sinir sistemi, stres durumunda ilk etkilenen, değişimlerin oluştuğu yerdir. Bu yöntemle kalp atışı, kan devir daimi, nefes alma hızı devamlı olarak kontrol altına alınabilir;kişinin kendi bedenini düzenlemesi, kendini geliştirmesi hedef alınır. Birey, zihninde stresi yaşarken, kaslarında kasılma meydana gelir, yorgunluk artar. Rahatlama teknikleriyle, farklı kas grupları gerilip gevşetilir. Olumlu hayal kurma, görsellik yaratma da bir stres yönetim taktiğidir. Bu yolla, bulunulan atmosferden az da olsa uzaklaşıp iç dünyaya dönme sağlanır. Yaşanabilecek olumlu anları, başarıları hayal etmek stresi azaltıp, motivasyonu arttıracaktır. Bunun temelinde, tüm duyularımızın beraber oluşturduğu, olumlu sahneler vardır. Bir diğer teknik ise, kişisel sağlık planı oluşturmaktır.

Egzersiz ve beden hareketleri, stres altındaki çalışanı yatıştırabilir. Beslenme de çok önemlidir; ideal diyet %50 karbonhidrat, %20 protein ve yaklaşık %30 yağlardan oluşmalıdır. Uyarıcı bir madde olan kafeinden uzak durulmalıdır, çünkü başta zindelik hissi verirken sonraları endişe ve sinir yaratabilir ki bu da çalışmaya odaklanmayı engeller. Bu anlamda fazla çay, kahve, kola tüketimi dengeli beslenme için zararlıdır. Spor ve beslenmenin stres konusundaki etkisinin anlaşıldığı kurumlarda, bu alanda gelişmiş çabalar görülmektedir. (Spor salonları, doğa yürüyüşleri, beslenme seminerleri, vb.) Bunların yanı sıra iletişim, stresle başa çıkabilme de önemli bir anahtardır. Kişiler arası iletişimin kuvvetli oluşu, stres kaynaklarını azaltır ve başa çıkmayı kolaylaştırır. Sorunların altından kalkarken kooperatif bir çalışma ortamının oluşmasını sağlayacak iletişim, iş yerindeki tatmini ve motivasyonu da arttırır. Gülmek, kahkaha atmak vücutta bazı olumlu hormonların salgılanmasına yol açarak; çalışanların mutluluğunu arttırır. Bunlara ek olarak yoga, meditasyon, masaj, yeni hobiler kazanma, dışa dönük, sosyal olma da işteki stresi azaltmada geçerli yöntemlerdir.

Ancak çalışanlar bazen öyle durumlarla karşılaşır ki, onunla başa çıkamaz, onu yönetemez ve yeni savunma mekanizmaları geliştirir. Strese karşı oluşturulan sinir sistemi savunma mekanizmalarına örnekler verilebilir: Dış dünyaya kendini kapama, fobiler, karamsar bakış açısı, intihar girişimi, yeni ideolojiler benimseme, kendini haklı çıkarma eğilimi, duyguları bastırma, alkol ve kumar bağımlılığı vs.

Kurumsal stres yönetimi

Strese maruz kalan birey de olsa, bu konuda kurum bazında da çalışmalar yapılmalıdır. Aksi takdirde bireyin kendi için gösteriği çabalar, geliştirdiği sorun çözme teknikleri işlerlik kazanamaz. İş ortamındaki stresin azalmasıyla artacak olan birey performansı, kurumun başarısını yükseklere taşıyacaktır. Bu amaçla yöneticiler; çalışanlarını destekleyen, merkeziyetçi politikadan uzak, bireylere karar alma yetkisi tanıyan, iletişimin rahatça sağlandığı bir organizasyonel bir temel oluşturulmalıdır. Yapılan net kariyer planlarıi belirlenen stratejiler de yöneticilerin çalışanlara yapacağı bir danışmanlık desteğidir. Kişiler, kurumda devamlı aktif rol oynayabilmeli, sorumluluk alabilmeli, kendini ve çalıştığı kurumu iyileştirmek için çaba göstermelidir. Bunun için de kurum içindeki düzenlemelerin doğru yapılmış olması şarrtır; Bunlar yapılırken de rol kargaşası içine düşmekten dikkatle kaçınılması gerekir. Yöneticiler, çalışanlar arasında huzurlu, olumlu, yaratıcı, yetenekleri destekleyici bir atmosfer oluşturmalı ve iş bölümünü bunları göz önünde bulundurarak yapmalıdır.

Etiketler: